Türk-İş’den Maliye Bakanına Mektup

Türkiye’de gelir vergisi mükelleflerinin büyük çoğunluğunu ücretlilerin teşkil ettiği malumlarınızdır. Gelir ve kazanç üzerinden alınan verginin yaklaşık üçte ikisi ücretliler tarafından ödenmektedir. Ticari ve serbest kazanç sahiplerinin önemli bir bölümün ise vergi mükellefi yapılamadığı da bilinmektedir.

Ücretliler üzerinde, doğrudan gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerle birlikte dolaylı olarak, mal ve hizmet üzerinden alınan, yapılan harcamalardan kaynaklanan vergiler de söz konusudur. Toplam vergi gelirleri içinde yüzde 70’lere ulaşan dolaylı vergiler çalışanların vergi yükünü daha da artırmaktadır.

Anayasanın “vergi ödevi” başlıklı 73’üncü maddesinde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür” ifadesi yer almaktadır. Bu düzenlemeden amaçlanan, herkesin kamu harcamalarını finanse etmek üzere vergi ödemek yükümlülüğü olduğu ve fakat bu ödemenin mali güce göre olması gerektiğidir. Çok bilinen tanımıyla vergi adaleti “az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi alınarak sağlanacaktır.

İşçiler üzerindeki vergi baskısı, ücretliler lehine olan ayırım ilkesinden vazgeçilerek vergi tarifesinin teke indirilmesi ve çalışanların üçüncü dilimdeki gelir vergisi tarifesine uygulanan vergi oranının yüzde 20’den yüzde 27’ye yükseltilmesi nedeniyle artmıştır. 2018 yılında yüzde 27 olan üçüncü dilimin yüzde 30’a yükseltilmek istenmesi çalışanları daha da mağdur edecektir. Gelir vergisi tarifesi artışının enflasyonun altında belirlenmesi de bir diğer mağduriyet konusu olmaktadır.

Doğrudan ve dolaylı vergilerin en büyük ödeyicisi olan işçileri, işverenler ile aynı oranlarda vergilendirmek haksız ve adaletsiz bir uygulamadır.

Ücretlilerin üzerindeki vergi yükünün bir diğer önemli ve olumsuz etkisi de, vergi kesintileri nedeniyle işçinin eline geçen net ücretin yılbaşına göre geçen aylar içinde giderek gerilemesidir. Bu konu toplu sözleşme görüşmelerinin de çıkmaza girmesine neden olmaktadır.

Vergi yapısındaki çarpıklık nedeniyle bağıtlanan toplu iş sözleşmesiyle belirlenen ücret zammı anlamını yitirmekte ve sözleşmeyle sağlanan ücret artışının çoğu ilerleyen aylarda gelir vergisi ödemesine gitmektedir. Örneğin 2018 yılında aylık net 3.000 TL olan ücret, Temmuz ayında toplu iş sözleşmesi ile yapılan zamma rağmen yılsonuna doğru aylık 323 TL eksilmektedir. Üçüncü dilim oranının yüzde 30’a yükseltilmesiyle bu eksilme 429 TL olmaktadır.

Türkiye’de vergi alanında gerçek anlamda yapılacak iyileştirme, ancak ücretliler aleyhine var olan bu adaletsiz yapının değiştirilmesiyle mümkün olacaktır. Öncelikle emek üzerindeki vergi yükünün azaltılması ve verginin geniş kitlelere adil bir şekilde yansımasının sağlanması gerekmektedir. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak gelir ve servet elde edenler, topluma karşı yükümlülüklerini yerine getirmeli ve kazançları oranında vergi ödemeleri sağlanmalıdır.

Talebimiz ve beklentimiz, gelir vergisi tarifesinde yapılacak değişikliğin, ücretli çalışanlar aleyhine olan bu haksız ve adaletsiz durumun ortadan kaldırılması ve işçiler lehine iyileştirme getirecek düzenlemelerin yapılmasıdır.